30 Aralık 2006

basliksiz post

insan unutan demekmis coco soylemisti.
once seversin
terk eder/edilirsin
beklersin
kızarsın
beklersin
aci cekersin
beklersin
aci gecer
unutursun...

27 Aralık 2006

square santa


square santa
Originally uploaded by ozdemac.

yilbasi

hediye krizi yasiyorum ve etrafimdakilere de yasatiyorum. istedim ki sizde dahil olun bu karisikliga... iyi bir fikri olan varmi sevgiliye verilecek? gecmis zamanlarda yapilan surprizlerde anlatilirsa keyifli olur, feyz alirim belki.

dun...bugun...hergun...


desktop
Originally uploaded by ozdemac.
sevdigim herkesten cok gordugum sey.

26 Aralık 2006

kendime not

bugun itibariyle mevsimin ilk kari yagdi... not: sevmem aslinda ama sevenede mani olmam.

25 Aralık 2006

askta terorizm can dundar yazisi



Gelin bir oyun oynayalım.Şimdi yazacağım soruyu önce kendinize, sonra eşinize sorun.

"Eşiniz çok hasta... Acilen ilaç lazım. Çabuk olmazsanız onu kaybedebilirsiniz. Evden fırlayıp bir eczaneye dalıyorsunuz. İlaç eczacının elindeyken fark ediyorsunuz ki, cebinizde 5 kuruş yok. Ne yaparsınız?"

Cevap için üç yıldızlık bir ara veriyorum.

* * *

Cevaplar tamamsa, kendi verdiğiniz cevapla, eşinizinki arasındaki farka şaşmış olmalısınız. Çünkü kriz durumlarında kadın ve erkek davranışlarını karşılaştıran bir araştırmada sorulan bu soru, kadınlar ve erkeklerden tamamen farklı yanıtlar aldı.

Soruyu yanıtlayan erkeklerin tamamına yakını şöyle dediler:

"İlacı eczacının elinden kapar kaçarım".

Kadınların yanıtı ise çoğunlukla şöyleydi:

"Eczacıya durumu anlatır, ilacı parasız vermesini rica ederim. Olmazsa kapı önüne çıkar birilerinden borç isterim. Alır kaçarsam, yakalanıp eşimi hepten ölüme terk etme tehlikesi vardır".

* * *

Bu kısa test bile, kadınlarla erkeklerin hayata nasıl farklı yaklaştıklarını kanıtlıyor. Erkeklerin fevriliğine karşı kadınların sorun çözmedeki soğukkanlılığı ve değişik çareler deneme ısrarı kayda değer...

Farklı cinslerin, "kriz yönetimi"ndeki farklı tavırlarına ilişkin bu deneyi bana hatırlatan, Levent Kırca ile Oya Başar'ın boşanma üzerine sergiledikleri "son parodi"leri oldu. Boşanmalarına ilişkin basın toplantısında Kırca "ilacı kapıp kaçma" telaşındaydı. Başar ise "eşi can çekişirken eczacıya soğukkanlılıkla dert anlatmaya çalışan bir kadın" görünümünde...

İzlerken, "Aşkta masumiyeti yitirdik" cümlesi döküldü ağzımdan...

Bu, bir süre önce okuduğum bir kitabın ilk cümlesiydi.

"İkili İlişkilerde Terörizm" (Varlık Y. İst. 1997) başlıklı bu kitapta psikoterapist Michael Vincent Miller neredeyse tam da ekranda izlediğimiz tartışmayı anlatıyordu.

* * *

Miller, boşanma kararından hemen önce "son bir umut"la kendisine terapiye gelen çiftlerin genellikle "para, cinsel uyumsuzluk, ev işlerinin dengeli paylaşılmaması" gibi ikincil nedenleri öne sürdüklerini, ancak aslında bunların altında bir başka neden yattığını söylüyor:

"İktidar çatışması..."
Miller'a göre günümüz beraberliklerini "iki kişilik bir iç savaş"a dönüştüren en önemli etken bu... Amerikalı psikolog, sadece aile içi kavgaların değil, sevgi dolu aşk sözcüklerinin altında da bu güç mücadelesinin yattığına, "artık sevginin iktidar savaşından ayrılamaz hale geldiğine" inanıyor.

* * *

Aşk, uzun yıllar baskı altında tutuldu. Bugün "aşkta özgürleşme" çağı yaşanıyor. Ancak Miller, bu özgürlük görüntüsünün altında çiftlerin "maske" takıp birbirlerine rol yapmaya başladıkları ve manipülasyona dayalı yeni bir baskı dönemi yarattıkları kanısında... O anlamda, çiftler arası her iletişimin "denetimi kim ele geçirecek" sorusunda düğümlendiğine inanıyor.

Miller'a göre kadınlar daha çok yakınlık, erkekler daha çok özgürlük istiyor. Biri terk edilmekten, diğeri esir edilmekten korkuyor. O yüzden de, birbirlerinden en çok istedikleri şey, yani sevgi, onları en çok kaygılandıran şeye dönüşüyor. Ne birbirlerine yakınlaşabiliyor, ne uzaklaşabiliyorlar. Bir soğuk savaşı yaşayıp gidiyorlar. Bıçak kemiğe dayanınca da terapiye geliyorlar.

* * *
Anlaşılan o ki, günümüz aşıklarının asıl sorunu sevgiyi, iktidar savaşının elinden kurtarabilmek olacak.

Yöntemi nasıl olursa olsun aslolan, hastaya ilacı yetiştirebilmektir çünkü...

Aslolan hastayı sevmektir.

Yayın Tarihi : 14.06.2000

19 Aralık 2006

soru


(2:03:08 AM)
bak ben inan degisik bi insanim tutkuyla sever baglanirim kiskanirim bogulursun sevginin icinde
daha ilk dakikalardayiz
ki ne uzmek istiyorum artik ne uzulmek
sana geliyorum iste tum kalbimle
istedigin bu degilmi?

18 Aralık 2006

elma+z durumlari


ne olurdu simdi elma+z yapabilseydim? dedigim bir durum daha karsimda... tasarimini yapip baskisinida bitirip teslim ettigimiz bir iste hata var ve bu "buyuuuuuuuuk sıkıntı" demek. patronun yuzunu gormelisiniz "felaket". kimse istemez bu kadar performans, kagit -ki bu agac demek- ve zaman harcansin ama yapacak bisey yok. su klavyedeki elma+z olayi hayatimizda da olsa keske. bu benim hayalim. simdi kullansamda 1 hafta oncesine gidebilsem ne kadar harika olur. cok sıkıldım bu calisan insan modundan, robotlastiriyor... hatta durumu abartip elma+shif+z yapip taaaaaaaa okul zamanima geri donsemde biraz dinlenebilsem. dinlensem diyorum cunku meger o yorgunluklar hic biseymis. ben okulumun gozunu seveyim. okulluykende derslerden falan sikayet edip dururdum. insaniz iste gozumuz ac. bu yazi boyle devam eder, uzaaaar gider.

uyku:)

16 Aralık 2006

PhotoShop'culara duyuru!

Adobe PhotoShop CS 3 Beta'yı duyurmus ustelik indirilmeye hazirmis.
Arayüzde toolbox'larda v.s. ciddi revizeler olmus.
indirmek için CS 2 Serial Number ve Adobe ID sahibi olmanız sart!
Arayüzü ve bazı özellikleri görmek isteyenler icin videolar asagida.

http://www.photoshopuser.com/cs3/videos.html

http://www.youtube.com/watch?v=3Mcye_SAh0o

Mac'ciler icin sevindirici olan Universal bir sürümmüs bu! oleeeeee....
(bu arada sebebini bilmiyorum bir turlu link koyamiyorum. firefox'tan midir anlamadim, size zahmet bakarsiniz artik)

DJ Shadow - Six Days

15 Aralık 2006

fener maci


fenerbahcenin macina gidecegimi daha oncede soylemistim ya, basardim:) meger benimde icimde bir holigan yatarmista bilmezmisim. mactaki halimi gormenizi isterdim. atmosfer harikaydi. standyumu bilenler bilir maraton'da genelde amigolar ve deli taraftar kitlesi olur. bende sans eseri oradaydim. girtlagim patlayana kadar mac boyu tezahurat ettim. tabi o zamana kadar tv'den izledigimiz gibi birinin maci anlatmadigini bilmiyordum. ziyani yok zaten ayrintilar degil varilan sonuc sevindiriyor insani. gol oldugundaki sevinc bambaska bir duygu. insanlarin hep bir agizdan deliler gibi bagirip isliklar caldigi cilgin bir olay bu.
mac bitiminde cok yorgun, sesi kisik, acayip mutlu, desarj olmus insan seline kapilip banliyöye binip mac atmosferini koruyarak yine tezahuratlarla evime geldim. yatagima yattigimda hala kulaklarimda isliklar caliyordu:) umarim hissettiklerimi aktarabilmisimdir. sanirim bir dahaki sefere yine orda olacagim. herkese tavsiye ederim.

12 Aralık 2006

natural living novotel





reklamin en belirgin ve önde gelen özelligi, yaraticiligi gerektiren bir meslek olusudur. yaratici nitelik tasimayan bir sanat dali olamayacagina gore reklam da bir meslek degil bir sanattir. ve reklamin sevilecek, savunulacak yani, yani yaraticiligi olmasa kömürcülükten farkli bir yani kalmaz. dr. suheyl gurbaskan

you're beautiful

blog benim neyime

ben zaten oyle guzel ask sozcuklerini birlestirip asksal biseyler anlatamam. hem gundem dedigim sey aksam isten sonra eve gittimde izledigim tv. onun disinda yani isimin disinda bisey yapmaya vaktim kalmiyo artik. yaptigim tek plan carsamba (yarin) fenerbahce'nin macina gitmek. biletler alindi umarim onda da bir problem cikmaz. zira maca gitmek yerine iste mesaiye kalmak bir intihar sebebidir. kisaca aslinda bu yazida anlatilmak istenen -yakinilan konu- ne zaman hayatima bir tat, bir renk, bir doku gelecek? ve yine bu yazidan cikarilacak sonuc= kis beni sıkıyor. hareketsiz, sadece nefes alarak gecmesini beklemeliyim.

7 Aralık 2006

work


ne yani simdi bu? "rekabet kaliteyi arttirir" mi? demek istemisler? tabi siz bu serzenisleri anlamadiniz simdi. kisaca geciyorum konuyu. ben grafikerim, isimi severim vs. isuzu firmasi icin tebrik hazirlamam gerekiyordu, vaktim olmamasina ragmen mesaiye kaldim yetistirdim isi. fiyat teklifini onayladilar tebrigin tasarimi hakkinda yorumlar yapildi, duzeltmeler oldu ve sonra "tık" ses cikmadi. kisa bir mailde sordum "nedir bizim tebrigin durumu" diye. aydigim yanit baska bir ajansa daha vermistik ayni isi ve size zahmetlerinizden dolayi tesekkuru bir borc biliriz" oldu:(
oldumu simdi bu ya?

cinema4D ve metal kutular






6 Aralık 2006

face

blogumun yuzunu degistirmeye calisiyorum calisma esnasinda verdigim rahatsizliktan oturu ozur dilerim:)
bu arada en ustte yer alan isim bolumune image nasil konacagini bilen varsa bana da anlatsin:/

4 Aralık 2006

kinali kuzular hakkinda trt'den alinti

Japon eğitim sistemine ilgi duyan Türk hükümeti, inceleme yapmak üzere pedagoglardan oluşan bir Japon heyetini Türkiye'ye davet eder. Bu heyet ülkemizin çok değişik yerlerinde incelemeler yapar. Tüm bu çalışmaların sonuçlarını sunmak üzere Milli Eğitim Bakanı ile birlikte, Başbakanı ziyaret ederler. Japon heyetinin tespiti kısa ve kesindir:
"Sizin gençlerinizde milli bilinç yok!"
Bu sonuç, Türk yetkililer üzerinde şok etkisi yapar. Biraz şaşkınlık, biraz da hayret içinde sorarlar: "Peki siz Japonlar, gençlerinize milli bilinç verme adına ne yaparsınız? Hangi programı, nasıl uygularsınız?" Bunun üzerine Japonlar oldukça ilginç ve bir o kadar da düşündürücü şu cevabı verirler:

"Biz sizden aldığımız 'Amin Alayı' (Osmanlılarda çocuğun yaşı 4 yıl, 4 ay, 4 gün olunca eğitime başlanması töreni) ile eğitime giriş yaparız ve eğitime şok testler uygulayarak başlarız. Bu çocukları uçak kadar hızlı giden trenlere bindiririz. Çok katlı yollardan geçiririz. En üstün teknolojiyle ve robotlarla çalışan dev fabrikalarımızı gezdiririz. Bu baş döndürücü teknoloji karşısında sarsılan ve şok olan çocuklarımıza deriz ki:

'Gördüğünüz bu hızlı trenleri ve üstün teknolojiyi sizin atalarınız yaptı. Eğer siz daha çok çalışırsanız, daha hızlı giden ulaşım araçları yapar, daha üstün teknoloji meydana getirir, daha gelişmiş ve modern fabrikalar kurarsınız.'

Daha sonra bu çocukları Hiroşima ve Nagazaki'ye götürüp gezdiririz. II.Dünya Savaşı'nda atom bombasıyla yerle bir edilen bu bölgeleri biz, gelecek nesillere ibret olsun diye aynen koruruz. Atom bombasıyla hiçbir canlının ve bitkinin yaşayamaz hale geldiği bu yerleri çocuklarımız büyük bir dikkatle ve hayretle seyrederler. Gördükleri onların taze hafızalarında hiçbir zaman silinmeyecek derin izler bırakır. Ve yine deriz ki:

'Eğer siz çalışmazsanız, vatanınızı korumaz, milletinizi sevmezseniz, birlik ve dirlik içinde olmazsanız; işte böyle düşmanlar sizin ülkenizi yine bombalar, yakar, yıkar ve yaşanmaz hale getirir. Ama çalışırsanız, güçlü olursanız düşmanlar size saldırmaya cesaret edemezler. Vatanınız yücelir, milletiniz yükselir. Dünyadaki bütün insanlar size saygı duyarlar. Artık çalışmak ve çalışmamak konusunda kararınızı siz verin…'

Bu ikinci şokla çocuklarımız kendilerine gelerek iyi ve çalışkan bir Japon olmaya doğru ilk adımı atarlar. Böylece milli bilinci de kazanmış olurlar."

Tam bu sırada orada bulunan yetkililerden biri: "İyi de bizim Hiroşima ve Nagazaki'miz yok ki" der ve bunun üzerine şu cevabı alır:

"Sizin binlerce Hiroşima ve Nagazaki gibi değerleriniz var. Bizimkilerden çok daha etkili tarihi bölgeleriniz var. I. Dünya Savaşı içinde meydana gelen ve bir metrekareye 6 bin merminin düştüğü, 250 bin gencinizin vatanı için can verdiği Çanakkale Zaferi'nin kazanıldığı bölgeler; çocuklarınız ve gençlerinizin şok olması için yeter de artar bile…

Dünyanın en gelişmiş ve en güçlü ordularına karşı Türkler, olmazı olduruyor ve bütün dünyayı hayretler içinde bırakan bir zafer kazanıyorlar. İnancın, azmin ve iradenin, tekniği yendiğini ispatlıyorlar. Bütün dünyaya meydan okuyorlar. İşte sadece bu olay, bu bölge ve bu zafer dahi gençlerinizin milli bilinç kazanmalarına yetecek niteliktedir. Bu sebeple gençlerinizi gruplar halinde Çanakkale'ye götürüp gezdirmelisiniz. Her Türk genci, Çanakkale Savaşları'nın olduğu bölgeyi mutlaka gezerek görmeli ve öğrenmelidir. Daha sonra onlara demelisiniz ki: 'Sizler birlik ve beraberlik içinde çalışmazsanız, güçlü ve kuvvetli olmazsanız, düşmanlar yine Çanakkale'ye gelirler, ülkenizi işgal eder ve öz yurdunuzda hür yaşamayı size çok görürler…'"
hepsi bu degil, gerisi icin http://www.trt.net.tr/wwwtrt/hdevam.aspx?hid=163003&k=6 bakın:)

eski di+Ziler


dizi demisken
alf diye bir dizi hatirlarim
kedi dusmani, killi, bi o kadar uzayli, komik vs.
birde
Married with Children simdilerde yayinda yine. orjinali degilde sanki eskiden yayinlanan turkce seslendirilmis hali daha cok guldururdu diye kalmis aklimda.

1 Aralık 2006

asker


mezundu burda, simdi asker oldu. butun sevilenler gibi oda beklenecek:) bu askerlik denen sey nasil biseydir ki gidene gidisiyle beraber geride biraktigi herseyin yok olacagi rahatligini verir?
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...